Yaşamlar Organik, İlişkiler Sentetik
“İnsanlar bir ilişkinin daha tehlikeli olan yapısından kurtulmak için hemen yatağa atlayarak kısa devre yapıyorlar. Ne de olsa gövde bir nesnedir ve ona mekanik davranılabilir.”(May,R. 2012)
Günümüz ikili ilişkilerinin geldiği noktaya ünlü psikiyatrist Rollo May’ın bir cümlesiyle giriş yapmak istedim. Duygulardan arınmış mekanik beden hareketleri. Kimsenin birbirine sorumlu olmadığı istersen dönüp arkanı uyuyabildiğin, istersen çekip gidebildiğin ilişki biçimi. Peki nasıl bu hale geldi bu ilişkiler? Yediğimiz içtiğimiz giydiğimiz kısacası kullandığımız birçok ürünün organiğini seçmeye çalışıp doğal hayata yaklaşmaya çalışırken ilişkilerimizi de tersi bir şekilde sentetik bir hale getirdik.
Şöyle dönüp etrafımıza bir baktığımızda gerçek aşkı arayan ne kadar da çok insan görüyoruz ve aynı hızda tüketen. Sıkça tekrarlanan cümleler, “duygularım değişti”, ”tek eşli olamıyorum”, “ben de sanırım bağlanma sorunu var”, “sorumluluk almak istemiyorum” , “ben aşk adamı/kadını değilim” , “hayatımı yaşamak istiyorum” ,vb. şekilde kurulan heyecanla başlayıp bir akşam ya bir mesajla ya da bir cafe de otururken ağızdan çıkıveren cümleler kırık kalpler yarım kalmışlıklar ve buruk bir hoşça kal ile biten ilişkiler. Arkasında acaba “benim yüzümden mi?” ya da “nerede yanlış yaptık” dedirten kişilik yapılanmasına göre bazen insanın kendisini eleştiri yağmuruna tuttuğu bazen de “ben kaybetmedim o kaybetti” ile başlayıp çılgın bir öfkelenmeye sebep olan sonlanmalar. Sonlar neden bu kadar benzer peki?
İnsan sadece kendisi olmasıyla değil diğer benliklere katılarak da gelişeceğinin farkında olmalıdır. Kişi içinde bulunduğu ilişkide yaşadıklarını sorgulayarak hep bir sonra ki adımı düşünerek ya da birlikte olduğu kişinin kendince hoşuna gitmeyen yönlerini değiştirmek için kısır bir savaşın içine girerek ilişkinin tadını ekşitip bozmaya başlar. Oysa “ilişkinin özü, birbiriyle karşılaşan iki kişinin de değişmesinde yatar” der May. Bu değişim başka bir kişiye dönüşmek değildir yapmayı sevdiğin işten vazgeçmek hiç değildir. Değişim kişinin ilişki içindeyken kendi kendine farkında olmadan bazı düşünce ve duygularında meydana gelir ya da yeni şeyler deneyimlemek anlamında bir süreçtir. Ama asla bir kişinin diğeri üzerindeki baskıcı değişmelisin isteğini ifade etmez söylemek istediğim. Diğer benliğe katılarak gelişeceğinin farkında olmak bunu kabul etmek ve isteme halidir asıl söylemek istediğim.
Bütün bunlara şöyle bir baktığımızda sıkça karşılaşılan ise sorumluluk almamak adına duyguyu akıldan ayırarak bedeni bir makine gibi kullanmak olmuştur. Aşka karışmadan seksi yaşamak. Ne kadar çok seks o kadar az anlam, tutku ve sorumluluk. Burada bahsettiğim sorumluluk görev değildir fakat günümüzde böyle anlaşılmıştır. Erich Fromm’un “Sevma Sanatı” kitabında sorumlulukla ilgili söyledikleri çok anlamlıdır. “Sorumluluk gerçek anlamıyla insanın kendi isteğine bağlı olarak gelişen bir duygudur, başka birisinin ifade edilen ya da edilmeyen gereksinimlerine verdiğimiz yanıttır. Birisi için sorumluluk duymak demek “yanıt verme” yetisine sahip ve bu duruma hazır olmaktır”. Sorumluluğu yerine getirirken karşınızdaki insana saygı duymak ise temel olmalıdır. Saygı bir insanı olduğu gibi görmek ve kendi bireyselliğiyle algılamaktır ön şartı özgürlüktür sevgi özgürlükten doğar baskı onu yok eder. Bir diğer anlamıyla sevgi sevilen şeyin yaşaması ve gelişmesi için duyulan ilgidir anlayacağınız bir ilişkiyi yürütmek bir insanı sevmek ilgiyi de beraberinde getirir. Yazdıklarım gözünüzü korkutmasın bütün bunlar temelde insanda var olan şeyler, yapılması gereken ise ilişkiyi akışına bırakmaktır bir insanı eğer seviyorsanız her şeyiyle kabul etmektir ve birlikte hareket edebilmektir tıpkı dans etmek gibi.
Hayatınızdaki her şeyin tam tadında olması ve bir gün isteyip emek veren herkesin sentetik olmayan gerçek ilişkiler yaşaması dileğiyle.
Uzm. Psikolog & Psikodramatist Burcu Durak